Antalya,  TÜRKİYE

Antalya Kaleiçi

Antalya genelde yaz aylarında deniz turizmi için tercih edilen bir şehrimiz olmasına rağmen, Antalya şehir merkezi ve burada bulunan antik yapılar da vakit ayırmaya değer yerler arasında. Ancak tabii ki sıcak yaz günlerinde bu noktaları gezmek oldukça zahmetli oluyor. O nedenle siz de havalar biraz daha soğuduğunda fırsat yaratarak Antalya’yı gezmeye gidebilirsiniz. Bu yazımızda size Antalya’nın merkezini yani Kaleiçi olarak bilinen yerini anlatacağız. Keyifli okumalar!

Antalya Tarihi

Hiç şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel yeridir.”

M. Kemal Atatürk

Yapılan kazıların ışığında 40 bin yıl öncesinde de yaşam olduğu bilinen şehrin Antalya ismi, kurucusu olan II. Attalos’tan geliyor ve “Attalos Yurdu” anlamını taşıyor. Bergama Krallığı hakimiyetinde olan şehir daha sonra korsanların eline geçmiş ve ardından da sırasıyla Roma ve Bizans topraklarına katılmış. Ardından da 1207’de Selçuklular tarafından Türk topraklarına katılmasıyla Antalya, en parlak dönemlerinden birini yaşamış. Özellikle Kaleiçi bölgesinde bulunan Selçuklu eserlerinin çokluğundan da bunu anlamak mümkün. Antalya’nın batısı Pamfilya, doğusu da Likya antik kentleriyle dolu olsa da merkezde çok fazla antik eser bulunmuyor. Ayakta kalan antik eserlerden belki de en güzeli şüphesi Üçkapılar olarak da bilinen Hadrian Kapısı‘dır.

İPUCU: Antalya’daki Antik Kentler yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Kaleiçi Bölgesi

Antalya’nın Kaleiçi bölümü çoğu yıkılmış surlarla çevrili. Sayısı 3.000 olan Kaleiçi’ndeki tipik Antalya evlerinin bir kısmı otele çevrilmiş, bir kısmı da kafe, restoran olarak işletiliyor. İnişli çıkışlı, dar ve parke taşlı sokaklarına araç girişi oldukça zor.

Hadrian Kapısı (Üçkapılar)

Hadrian Kapısı, diğer adıyla Üçkapılar, eski şehri çevreleyen, Antalya’nın en işlek caddelerinden olan Atatürk Caddesi’ndeki surlarda yer alır. Kalenin giriş noktalarından biri olan Hadrianus Kapısı, Antalya Kaleiçi gezimize başlamak için çok etkileyici bir nokta.

Antik dönemde Side, Perge ve Aspendos yollarının son noktasında bulunan Hadrian Kapısı, MS. 130’da İmparator Hadrianus’un şehri ziyareti için yapılmış. İmparator Hadrianus, o zamanki ismiyle Attaleia’ya bu kapıdan girmiş. Pamfilya bölgesinin en güzel kapısı olarak kabul edilen Hadrian Kapısı, iki yanına sonradan yapıldığı bilinen kuleler ve surlar sayesinde korunarak günümüze çok iyi bir şekilde ulaşmış. Kapı günümüzde de Antalya’yı eski ve yeni şehir olmak üzere ikiye ayırıyor.

İPUCU: Antalya’ya gelmişken tarihe doymak istiyorsanız Antalya’daki Antik Kentler sayfamızı inceleyebilirsiniz.

Üçkapılar’dan içeri girdiğinizde sizi hemen eski Antalya sokakları ve evleri karşılar. Bu evlerden biri de bugün Suna – İnan Kıraç Müzesi.

Suna – İnan Kıraç Müzesi

Kaleiçi’ndeki korunmak üzere tescil edilmiş eski binalardan iki tanesi Koç Üniversitesi tarafından Suna İnan Kıraç Müzesi’ne dönüştürülmüş. Zaman zaman sergilere ev sahipliği yapan müzede Antalya Kaleiçi’nin 18. yüzyıldan kalan günlük yaşamını ve geleneklerini görmek mümkün. İki katlı, dış sofalı, ahşap yapılı bu geleneksel ev, geleneklerin canlandırıldığı etnografya müzesi olarak düzenlenmiş.

Müzenin ikinci binası da Aya Yorgi (Agios Georgios) adına inşa edilen eski bir Ortodoks Kilisesi. Yenilenen kilisenin içinde hoş ve zarif detaylar bulunuyor. Kaleiçi’nin bilinen beş Ortodoks Kilisesi’nden biri olan bu kilisede Suna-İnan Kıraç koleksiyonuna ait eserler sergileniyor. Müzenin girişi ücretli olup (2021 senesinde) tam 5 TL, indirimli de 2,5 TL.

Kesik Minare Camii (Korkut Camii)

Hadrian Kapısı’ndan geçip sahile doğru giderken solda, eskiden Kesik Minare Camii olarak bilinen Şehzade Korkut Camii bir diğer adıyla Cuma’nın Camii bulunuyor. MS. 5. yüzyılda bir Roma tapınağının üzerine inşa edilen bazilikanın Hz. Meryem’e adanmış Panaghia Kilisesi olduğu düşülüyor. Yapı, Arap istilasına uğramış, Selçuklular tarafından 13. yüzyılın başlarında camiye çevrildikten sonra şehir el değiştirince tekrar kiliseye dönüştürülmüş. Sonra tekrar Selçuklular tarafından ele geçirilince Sultan II. Beyazıt’ın oğlu Şehzade Korkut tarafından camiye çevrilmiş. 19. yüzyılda çıkan bir yangın sırasında minarenin ağaç olan ucu yanmış ve o zamandan sonra Kesik Minare olarak bilinmiş. Ancak biz gittiğimizde cami restore ediliyordu ve minare de onarılmıştı. Yani artık sadece ismi Kesik Minare ve maalesef camiye giriş yapılamıyor. Cami, Antalya’da Türklere ait ilk cami olma özelliği taşıyor.

Kaleiçi’nde denize doğru yürümeye devam ediyoruz ve karşımıza Hıdırlık Kulesi çıkıyor.

Hıdırlık Kulesi

Kaleiçi’nin denizle buluştuğu yerde harika bir manzara ve Hıdırlık Kulesi karşılıyor sizi. 2. yüzyılda inşa edilen Hıdırlık Kulesi’nin tarihin farklı zamanlarında farklı amaçlarla kullanıldığı düşünülüyor. Deniz feneri, gözetleme kulesi, Latin tarzı bir anıtmezar bu kullanım amaçlarından bazıları. Osmanlı ve Selçuklu’ya dair tarihi izler taşıyan kulenin alt kısmı kare, üstü silindir şeklinde ve 14m yüksekliğindedir.

Antalya Hıdırlık Kulesi

Hıdırlık Kulesi’nin hemen önünden aşağı merdivenler iniyor, bu merdivenlerden aşağı indikçe etkileyici bir Akdeniz manzarası sizi karşılıyor. Deniz manzarasına yüzünüzü döndüğünüzde hemen sol tarafta güzel bir park karşılıyor sizi.

Karaalioğlu Parkı

Karaalioğlu Parkı, Hıdırlık Kulesi’nin önünden başlıyor ve Antalya’nın falezleri boyunca uzanıyor. Birbirine paralel, denize dik uzanan üç caddeden oluşan parkta seyir noktaları da bulunuyor. Özellikle gençlerin çokça vakit geçirdiği bu park, Antalya ve Akdeniz manzarasının tadını çıkarmak ve yürüyüş yapmak için harika bir adres.

Parktan sonra tekrar dönmek üzere Kaleiçi’nden çıkıyoruz ve Atatürk Evi Müzesi’ne uğruyoruz.

Atatürk Evi Müzesi

Her şehirde olduğu gibi burada da bir Atatürk Evi bulunuyor. Mustafa Kemal Atatürk sık sık gerçekleştirdiği Anadolu ziyaretleri sırasında kaldığı evler ardından Atatürk Müzesi’ne dönüştürülüyor, burası da o evlerden biri. Şehrin en güzel örneklerinden biri olan bu evler tarihe not düşmek ve Atamızı anmak için önemli noktalardan biri oluyor.

Atatürk Antalya’yı 3 defa ziyaret etmiş ve Antalya’ya ve Beydağları manzarasına hayran olarak yukarıdaki meşhur sözünü söylemiş. 1986’da müzeye dönüştürülen köşkün alt katında Atatürk’ün Antalya ziyaretine ait fotoğraflar ve yemek odası yer alırken üst katında da Atatürk’e ait eşyaların sergilendiği bir oda, toplantı odası ve Atatürk’ün kaldığı yatak odası bulunuyor.

Atatürk’ün kaldığı odanın ve mobilyaların bir de hikayesi bulunuyor. Atatürk’ün ziyareti sırasında bu evde kalması kararlaştırılmış ve şehrin ileri gelen aileleri tarafından Atatürk’ün kullanımı için verilecek eşyaların tespiti yapılmış. Bugün yatak odasında görünen gardırop ve karyola ile yemek takımı Dr. Kadri Yakut’un babaannesi Nazime Hanım’ın konağından ödünç olarak getirilmiş, ziyaret sonrasında eşyalar sahiplerine iade edilmiş. Konağın müzeye çevrilmesinin ardından 2015’te bu eşyalar aile tarafından müzeye bağışlanmış.

Atatürk Ev Müzesi’nden tramvayın geçtiği yoldan Kaleiçi’ne doğru yürüyerek gezimize devam ediyoruz. Önce solumuzda Hadrian Kapısı’nı görüyoruz, sonra dümdüz ilerleyerek Cumhuriyet Meydanı’na geliyoruz. Burada harika bir Akdeniz, Beydağları ve Kaleiçi manzarası göreceğimiz seyir terasına uğruyoruz. Ayrıca Cumhuriyet Meydanı’ndaki asansörle limana inmek de mümkün. Sonrasında yönümüzü Yivli Minare’ye çevirerek tekrar Kaleiçi’ne giriyoruz.

Yivli Minare Külliyesi

Yivli Minare’ye Kaleiçi girişlerinin olduğu Atatürk Caddesi üzerinden, Cumhuriyet Meydanı’ndan kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Yivli Minare’nin etrafındaki Yivli Cami, Mevlevihane, Nigar Hatun Türbesi, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi ve Zincirkıran Türbesi bir arada, Yivli Minare Külliyesi’ni oluşturuyor. Yapıların tamamında Selçuklu mimarisini görmek mümkün.

Yivli Minare Camii

Antalya’nın sembollerinden biri olan Yivli Minare, 13. yüzyıla ait Selçuklu eserlerinden biri ve Antalya’daki ilk İslami yapılardan biri olma özelliğini taşıyor. Tıpkı diğer Selçuklu eserlerinde olduğu gibi Yivli Minare de Selçuklu mimarisinin farklılığıyla dikkat çekiyor. Minarenin üzerinde 8 adet yiv bulunuyor, ismini de buradan alıyor.

Yivli Minare Camii’nin yapısı alışageldiğimiz kare şeklinde değil, dikdörtgene daha yakın ve yarımküre şeklindeki 6 adet kubbeyle örtülmüş. Anadolu Selçuklu’da çok kubbeli cami türlerinden en eskisi olarak kabul ediliyor. Cami, Sultan I. Alaaddin Keykubat zamanında 1230’da yapılmış. Caminin daha önceden bulunan dini yapı topluluklarının üzerine yapıldığı düşünülüyor. Zaten caminin içine girdiğinizde göreceğiniz camekan kaplı bölümden de eski kalıntılar görülebiliyor.

Mevlevihane

Yivli Minare Külliyesi’nin caddeye bakan duvar tarafında, kale surlarının dibinde Mevlevihane bulunuyor. Ancak yapının inşa edildiği zamanda ne olarak kullanıldığı bilinmiyor, 18. yüzyılda Mevlevihane’ye dönüştürüldüğü biliniyor. Yapı günümüzde Kültür Bakanlığı’na bağlı bir sergi salonu olarak kullanılıyor.

Nigar Hatun ve Zincirkıran Mehmet Bey Türbeleri

Mevlevihane’nin yanında ve biraz aşağısında iki tane türbe bulunuyor. Bunlardan ilki Zincirkıran Mehmet Bey’e ait. Selçuklu kümbeti yapısında sekizgen gövdeli bir türbe. Diğer türbe de II.Bayezit’in oğlu Şehzade Korkut’un annesi Nigar Hatun’a ait. Yapı olarak diğer türbeye benzese de bu türbe altıgen plana sahip.

Yivli Minare – Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi

Karatay Medresesi

Yivli Minare’den sonra başka bir Selçuklu eseri olan Karatay Medresesi’ne gidiyoruz. Ancak maalesef bu tarihi yapı dar sokakların ve evlerin arasında resmen kaybolmuş durumda. Harika işlemeli kapısını tam karşıdan fotoğraflamak bile mümkün olmuyor. Karatay Medresesi 1250-51 yıllarında yapılmış. Yapı bugün aslına uygun şekilde kullanılıyormuş. İçinde kütüphane ve derslerin yapıldığı ufak bölümler bulunuyor. Dikdörtgen planlı, ortası avlulu, küçük bir yapı burası.

Kaleiçi sokaklarında gezerek ve eski evlerin tadını çıkararak bu bölgedeki gezimizi sonlandırıyoruz. Buradan sonraki durağımız, görmek için heyecan duyduğumuz Antalya Arkeoloji Müzesi oluyor. Müzenin detaylarına da yakında sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir