ANTİK KENTLER,  İzmir,  TÜRKİYE

Antik İzmir: Smyrna

İzmir, Türkiye’nin üçüncü en büyük şehri olsa da tarihi daha yeni yeni açığa çıkarılıyor diyebiliriz. Özellikle Efes ve Bergama gibi büyük medeniyetlerin gölgesinde kalmış gibi görünse de antik Smyrna kenti hem kültür hem mimari açıdan tartışılmaz öneme sahip.

İşte biz de antik İzmir kentinin, yani Smyrna’nın izindeyiz bu yazımızda. Gelin önce hep birlikte kentin tarihine kısaca göz atalım ve sonra keşif için yola koyulalım.

İzmir’in Tarihi

İzmir’de MÖ 3000’lere kadar yerleşim izlerine rastlansa da Smyrna kentinin kuruluşu MÖ 1050 yıllarına uzanır. Yunanistan’dan göçen İyonlar ve Aioller’in şehri bugünkü Bayraklı’da, Tepekule de denen höyüğün tepesinde kurduğu düşünülüyor.

Kent MÖ 6-7. yüzyıllarda en parlak dönemini yaşar ve o döneme kadar bir tarım kenti olan Smyrna ticaret kolonileri oluşturmaya başlar. Aynı zamanda mimari alanda da gelişir, Athena Tapınağı’nı inşa ederler. Izgara planlı kent yapısı ise türünün ilk örneklerinden olur.

Lidya akınlarına karşı kent savunulsa da Pers istilasından sonra yavaş yavaş önemini kaybeder ve düşüş sürecine girer. Ancak Büyük İskender’in bölgeyi ele geçirmesinden sonra Smyrna kenti bugün Kadifekale’nin olduğu Pagos Tepesi’nde ve eteklerinde yeniden kurulur. Kentin eski yerinden yeni yerine taşınması birçok efsaneye de konu olur.

Coğrafyacı ve gezgin Pausanias’ın anlattığına göre, Büyük İskender avlanmak için geldiği Pagos Tepesi, yani bugünkü Kadifekale Tepesi, eteklerinde bir pınarın başında uykuya dalar. Rüyasında gördüğü iki Nemesis (adalet tanrıçaları) ona burada bir kent kurmasını söyler. Smyrnalılar bunu duyunca tanrı Apollon’a danışırlar. Apollon onlara “Pagos Tepesi’nde oturacak olanlar eskisine göre 3-4 kat mutlu olacaklar” yanıtını verir. Bunun üzerinde Smyrnalılar kentlerini bu bölgeye taşırlar.

Büyük İskender’den sonra Seleukoslar ve Bergamalılar’ın hakimiyetine giren kent, daha sonra Roma İmparatorluğu’na bağlanır. Roma İmparatorluğu bölündükten sonra da Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olur ve Hristiyan eserleri kentte görülmeye başlanır. Zamanla Hristiyanlar için önemli dinsel merkezlerden birine dönüşür.

Agora Ören Yeri

Sonraki dönemde, Emeviler, Haçlılar, Selçuklular, Aydınoğulları, Cenevizliler ve Osmanlılar şehirde hakimiyet kurar. Osmanlı’nın önemli bir ticaret limanı olan İzmir, yıllar boyu kozmopolit yapısını korur. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanistan işgali yaşayan kent, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, 9 Eylül 1922’de kurtarılır ve Türkiye’nin bir parçası olarak bugüne gelir.

Şimdi biz tekrar en başa dönüyor ve antik Smyrna kentinin izlerini sürüyoruz.

Smyrna Bayraklı Höyüğü

İzmir’in kurulduğu yer olan ve Tepekule diye de adlandırılan Bayraklı Höyüğü ilk ziyaret ettiğimiz nokta oluyor. Höyükteki en eski yerleşim izleri MÖ 3. binyıla kadar uzansa da Smyrna kenti bu höyükte MÖ 11. yüzyıl civarı kurulmuş ve MÖ 4. yüzyıla kadar kesintisiz yaşamış.

Ev Kalıntıları – Smyrna Bayraklı Höyüğü

Antik dönemde bu höyüğün batısı ve güneyi denizle çevriliymiş. Bu sayede tarımın yanı sıra deniz ticareti de ekonomisinin bir parçası olmuş. Bu süreçte Athena Tapınağı, surlar, anıtsal çeşme gibi birçok yapı yükselmiş. MÖ 6. yüzyıldaki Pers saldırılarından sonra duraklama dönemine giren kent MÖ 4. yüzyılda Pagos Tepesi’ne (Kadifekale) taşınmış.

Bayraklı Höyüğü Ören Yeri’ne girerken herhangi bir ücret alınmıyor. Gişe veya turnike sistemi bile olmamasının yanı sıra, kazılar hala sürdüğü için görevliler tarafından kazı alanlarının fotoğraflanmaması konusunda uyarı aldığımızı belirtelim.

Evler ve Caddeler

Ören alanına girdiğimizde ilk gözümüze çarpan birden fazla evin temel kalıntıları oluyor. Burada MÖ 9. yüzyıla kadar tek odalı evler varken sonradan avlulu evler yapılmaya başlanmış. Özellikle 7. yüzyıldan itibaren “Megaron” türünde, Helen mimarisine özgü evler yapılmış. Megaron türü evlerde sütunlu bir giriş, ortada bir avlu ve avluya açılan odalar bulunuyor. Smyrna’daki “Çifte Megaron” yapısının Helen dünyasının çok odalı, avlulu ev tipinin ilk örneklerinden biri olduğu düşünülüyor.

Cadde Kalıntıları – Smyrna Bayraklı Höyüğü

Yine bu evlerin arasındaki taş döşeli yollar da İyon dünyasının en eski taş döşeli yolları arasında sayılıyor. Ana caddeye ulaşan paralel sokaklarıyla da ızgara tipi kent planının ilk örneklerinden birini oluşturuyor.

Athena Tapınağı

Bayraklı Höyüğü’nde tanrıça Athena’ya adanmış bir tapınak da bulunmuş. MÖ 725 senesine ait en eski kalıntıların üzerine sonraki dönemlerde eklentiler yapılmış tapınak MÖ 546 senesinde Pers saldırıları ile tahrip olup işlevini yitirmiş. Bugün tapınağın bulunduğu yerde yapay sütunlar yükselse de henüz tapınağın tam olarak şekli konusunda kesin bilgiler edinilememiş. Buna rağmen Anadolu’daki en eski Helen tapınaklarından biri olan Athena Tapınağı’nın bu sebeple önemi de büyük.

Athena Tapınağı – Smyrna Bayraklı Höyüğü

Smyrna Surları

Smyrna kentinde istilalara karşı güçlü bir savuma sistemi kurulması ihtiyacı doğmuş. Özellikle Lidyalıların saldırıları kent için büyük tehdit olmuş. MÖ 9. yüzyılda kerpiç surlarla çevrilen kent, MÖ 7. yüzyılda güçlü bir duvar ile korunmaya başlamış. Bu surlardaki taş işçiliği, arkaik dönemin en iyi ve en eski örneklerinden biri olarak kabul ediliyor.

Surlar – Smyrna Bayraklı Höyüğü

Bugün kentin birçok kısmı ile birlikte surların da önemli bölümü modern binaların altında kaldığı için ortaya çıkarılamıyor. Bayraklı Höyüğü’nde bugün çok fazla eser bulunmasa da İzmir kenti açısından önemi çok büyük.

Agora Ören Yeri

Bayraklı’dan çıkıp İzmir’in Konak ilçesinin, Basmane semtine gidiyoruz. Burada kentin ikinci kurulduğu yeri ve agorasını göreceğiz. Bu agora, 2020 senesinde UNESCO tarafından “İzmir Tarihi Liman Kenti” kapsamında Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilmiş durumda.

Agora Ören Yeri – İzmir

Smyrna kenti, Bayraklı civarında ilk kurulduğu yerdeki önemini MÖ 4. yüzyıl civarında kaybetmiş ve kent bugün Kadifekale’nin olduğu tepeye ve eteklerine taşınmış. Bugün artık kent merkezinde kalan Agora da bu yeni Smyrna’nın agorası olarak inşa edilmiş.

AGORA NEDİR?

Agora, Antik Çağ’da kentlerin ticari, dini, siyasi merkezleri konumunda olan alanlara denir. Ayrıca sanatsal faaliyetler, sosyal toplantılar ve toplumsal olaylar da kentlerin agoralarında gerçekleşir.

Her antik kentte en az bir agora bulunur. Büyük kentlerde ise iki agora bulunabilir. Bunlardan biri kamu binalarının toplandığı devlet agorası, diğeri ticari faaliyetlerin gerçekleştiği ticaret agorasıdır.

Üç katlı olarak yapılmış agora, İyon agoralarının en büyüğü ve en iyi korunmuşları arasında sayılıyor. Bugün gördüğümüz kalıntıların büyük kısmı da MS 178 senesinde yaşanan depremden sonra, İmparator Marcus Aurelius dönemindeki yeniden inşa çalışmaları sırasında yapılan yapılar.

Agora Ören Yeri – İzmir

Bugün agoranın batı portikosunun büyük kısmı, doğu portikosunun küçük bir kısmı ve kuzeyindeki bazilikanın tamamı ortaya çıkartılabilmiş. Kazıların hala sürdüğü bölgede meclis binası (bouleuterion) ve mozaikli taban alanı açığa çıkarılmış.

Agora Ören Yeri girişi, 2020 senesi için 18 TL ve Müzekart geçiyor. Girişin sağ tarafında Osmanlı dönemi mezarları, sol tarafında da portikonun sütunlu yapısı dikkat çekiyor. Ortadaki yeşil avluda da bulunan sütun parçaları sıra sıra dizilmiş. Agoranın etrafını çevreleyen stoaya ait bu sütun parçalarından henüz çok az bir kısmı dikilmiş durumda.

Bazilika

Agora avlusunun kuzeyinde Bazilika görülebiliyor. Bu yapı bir Bizans Hristiyan bazilikası değil bir Roma bazilikası. Üç katlı inşa dilen yapı, Roma döneminde inşa edilen en büyük bazilikalardan biri.

Bazilika – Agora Ören Yeri

Roma döneminde bazilika adli işlerin, yani mahkemelerin görüldüğü yapılara denirmiş. Tüccarların da burayı mesken tuttuğu olurmuş. Romalı şair Martialis’e göre bazilikada davaların çokluğu nedeniyle avukatların sesleri kısılırmış. Avukatlar davalara yetişemezmiş ve bazilikadaki heykellerin bile avukat olacağı söylenirmiş. Ayrıca avukatlar duruşmalara taraftarlar getirir, bu kişiler avukatların kısıtlı süreleri boyunca tezahürat yaparlarmış.

Bazilikanın oldukça iyi korunmuş olan bodrum katını gezerken kemerli yapısından oldukça etkileniyoruz. MS 178 senesindeki bir depremde hasar gördükten sonra bu kemerler desteklerle güçlendirilmiş. Mimari olarak da çağının nadir örneklerinden biriymiş. Bazilikadaki duvarlarda da Roma dönemi günlük yaşantısını anlatan resimler ve süslemeler yapılmış.

Batı Portiko

Agora’nın batı portiko kısmının da yine bodrum katı oldukça iyi korunmuş durumda ve yine kemerli bir mimariyle inşa edilmiş. Bir tarafı meclis binası, diğer tarafı agoraya açılan portiko yapısının bodrum katında bir diğer dikkat çekici nokta ise su kanalları.

Bugün hala batı portikodaki galerinin ortasında boydan boya görülen su kanalı, agoraya gelen suyun dağıtımında kullanılan su sisteminin bir parçası olduğu biliniyor.

Su Kanalları

Antik Roma’da su depolaması ve dağıtması önemli bir işti. Bu sebeple suyu depolamak için sarnıçlar ve dağıtmak için su kanalları inşa edilmişti. Smyrna Agorası’nın altında da bir insanın yürüyebileceği kadar geniş su kanalları tespit edilmiş. Hala içinden su akan bu kanalların Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde de kullanıldığı anlaşılmış.

Çeşme – Agora Ören Yeri

Kadifekale

Agoradan sonra Smyrna kentinin akropolüne yani Kadifekale’ye çıkıyoruz. MÖ 4. yüzyılda, Büyük İskender döneminde Smyrna kenti Bayraklı’daki eski yerinden Pagos Tepesi, yani bugünkü Kadifekale eteklerine taşınmış. Kentin akropolü de tepeye inşa edilmiş. Hem ovaya hem denize hakim bu nokta, aynı zamanda savunma sisteminin merkezi olarak düşünülmüş ve surlarla çevrilmiş.

Kadifekale – İzmir

Daha sonra Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde de kullanılan kale, Osmanlı döneminde Kadifekale adını almış. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre bu isim de Kraliçe Kaydafe’den gelmiş. 18. yüzyıla kadar güvenlik amacıyla kullanılan kale, sonrasında yavaş yavaş terk edilmiş.

“Kale içinde sadece bağ ve bahçeler kalmış, içindeki han, hamam, çarşı, pazar ve cami harap olmuş, 30 kadar yeniçeri ve aileleri ile bunlara ait kiremit örtülü evler var.”

Evliya Çelebi (1671)

2010’ların başından itibaren restore edilen ve turizme kazandırılan Kadifekale’yi gezmek için herhangi bir ücret alınmıyor. Kale surları içinde sarnıç ve mescit yapıları görülebiliyor. Ayrıca surlardaki kulelere çıkıp İzmir’i tepeden de izleyebilirsiniz.

Kadifekale’den İzmir Manzarası

Kadifekale Surları

Antik Smyrna kentinin surlarına ilişkin çok fazla bilgi olmasa da Smyrna’nın akropol alanını çeviren bugünkü Kadifekale surları o döneme ait bilgi sağlıyor.

Kadifekale surlarının ilk yapılışı Helenistik döneme rastlar. Sonradan Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde tamir görüp yer yer yeniden yapılsa da surların planı değişmez. Surlar 24 adet kule ile desteklenmiş ve tepenin eteklerinde bulunan bir yazıta göre bu kulelere Artemis, Leto, Herakles, Tykhe gibi dönemin tanrı ve tanrıçalarının ismi verilmiş. Bu şekilde kentin düşmanlardan korunacağına inanılmış.

Kadifekale Surları

Sarnıç

Kadifekale surları içinde bulunan ve geç Bizans döneminde inşa edilen sarnıç 2650 metreküp su depolama kapasitesine sahipmiş, yani yaklaşık 15.000 kişinin su ihtiyacını karşılayabiliyormuş.

Sarnıç, kayalara oyularak inşa edilmiş, sütunlar ve payandalarla desteklenmiş. 20 adet fil ayağının taşıdığı kemerli tavanıyla oldukça ilgi çekici bir mimari yapı olsa da etrafı demir örgüyle çevrildiği için içine giremiyor, ancak uzaktan izleyebiliyoruz.

Sarnıç – Kadifekale

Mescit

Kalenin surları içinde, Evliya Çelebi’nin aktardığına göre 1308 senesinde inşa edilen mescit, kente gelen Türk-İslam egemenliğinin sembolü durumunda. Hatta bu mescit İzmir’in ilk İslam mimarisi eserlerinden biri sayılıyor.

Kare planlı ve kubbe örtülü bu mescidin 17-19. yüzyıllara kadar kullanıldığı tespit edilmişse de bugün ancak kalıntıları görülebiliyor. Tel örgüyle çevrili mescidin bulunduğu alana ise girilemiyor.

Mescit – Kadifekale

Bonus: Smyrna Antik Tiyatrosu

Kadifekale Tepesi’nden Agora’ya uzanan yamacın altında antik Smyrna kenti saklı. Bugün bu bölgedeki evler yıkılıp kazı çalışmalarıyla dönemin eserleri çıkarılmaya çalışılıyor. Smyrna’nın antik tiyatrosu da böyle ortaya çıkmış.

Henüz kazı aşamasında olan tiyatroyu bulmamız epey zor oldu. Kadifekale’de yönlendirme tabelaları olsa da civar esnaf bile tam yerini henüz bilmiyor. Biz de sora sora, kazı aşamasında olan tiyatroyu güç bela bulabildik. Antik kentlerde gördüğümüz koca koca tiyatroların yer altından çıkarılışını görmek çok etkileyiciydi.

Smyrna Antik Tiyatro Kazıları

Çalışmalar sürdüğü için yanına gitmenin yasak olduğu tiyatroyu uzaktan görmekle yetinip Smyrna keşfimize şimdilik nokta koyuyoruz. Üzerine bastığımız toprağın, hatta içinde yaşadığımız evlerin altında yatan hazinelerin zamanla gün yüzüne çıkacağını düşünmenin heyecanı ise paha biçilmez.

One Comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir