İstanbul,  TÜRKİYE

İstanbul’da 7 Tepe 7 Cami

Roma, Bizans ve Osmanlı gibi üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul’dayız. İstanbul, bir günde, bir haftada hatta bir ayda bile gezip sindirilebilecek bir şehir değil. Yıllar boyunca yaşasanız bile hala hiç bilmediğiniz köşelerinde hiç bilmediğiniz hazineler keşfedebilirsiniz.

Tarih boyunca “Yedi Tepeli Şehir” diye bilinir İstanbul. Tabii ki burada surlarla çevrili tarihi yarımadadaki yedi tepeyi anlamamız gerekiyor. İstanbul’un yedi tepesi hangileriymiş diye araştırırken bu yedi tepede yedi cami olduğunu öğrendik ve “bu tura çıkmalıyız” dedik. Bu yüzden şimdi İstanbul’un Osmanlı dönemine uzanacağız ve yedi tepeli şehrimizin yedi camisini gezeceğiz.

Fatih Camii

Bu camilerin çoğu bir padişah tarafından yaptırılan selatin camilerdir. Yine camilerin hepsi bir külliyenin parçası olacak şekilde inşa edilmiş. Camiler eski zamanlarda sadece ibadet için yapılmazdı, bir yaşam alanı olarak planlanırdı. Bu camiler daha doğrusu külliyeler de onların güzel örneklerinden. Tam da İstanbul’a yakışır şekilde!

SELATİN CAMİ NEDİR? Osmanlı döneminde Padişah ve aileleri tarafından yaptırılan camilere “selatin cami” denir. Selatin camilerde birden fazla minare bulunur ve hünkar mahfili vardır.

KÜLLİYE NEDİR? Cami ile birlikte hamam, medrese, mektep, imaret, türbe, kütüphane, aşevi, darüşşifa, kervansaray, çarşı, tekke, zaviye gibi binalardan oluşan yapılar topluluğuna “külliye” deniyor.

Şimdi erkenden yola koyulup aynı gün içinde bu camilerin hepsini gezeceğiz. Camilerden bazıları arasında yürümek mümkün olsa da bazı camiler oldukça uzak kaldığı için toplu taşıma ya da özel araç ile gitmek gerekiyor.

Haritada Camilerin yerlerini inceleyebilirsiniz:

  1. Sultanahmet Camii
  2. Nuruosmaniye Camii
  3. Süleymaniye Camii
  4. Fatih Camii
  5. Yavuz Sultan Selim Camii
  6. Mihrimah Sultan Camii
  7. Cerrah Mehmet Paşa Camii

İPUCU: Camileri gezmek için plan yaparken buraların ibadete açık olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu sebeple öğle vakitleri 1,5-2 saat boyunca turistik ziyarete kapalı olduğunu ve özellikle cuma günleri kalabalık olacağını belirtelim.

Sarayburnu Tepesi: Sultanahmet Camii

İlk durağımız tabii ki Sarayburnu Tepesi ve buradaki Sultanahmet Camii. Ayasofya’ya bakan Sultanahmet Camii, eski Hipodrom olan Sultanahmet Meydanı’nda (Atmeydanı) bulunuyor. Ayasofya’dan da esintiler taşıyan cami, Osmanlı klasik dönem mimarisinin son büyük camisi olarak bilinir. Caminin yapılması için Mehmet Paşa Sarayı’nın yanı sıra birçok Bizans dönemi yapısı da yıktırılır.

Birinci Ahmet döneminde, 1609-1617 yılları arasında yaptırılan caminin mimarı ise Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Sedefkar Mehmet Ağa. Mimar Sinan’ın Şehzade Camii’nde kullandığı kare plana benzer şekilde inşa edilen caminin kubbesi dört büyük taşıyıcı sütun (fil ayağı) üzerine oturuyor. Kubbe, dört tarafındaki yarım kubbeler ile destekleniyor.

Sultanahmet Camii

Caminin içiyse büyük oranda İznik’te üretilmiş 21 binden fazla çini ile kaplanmış. 260 adet pencereden giren ışığın aydınlattığı cami, mavi renkli kalem işleri ve çinilerin etkileyici görüntüsü, Sultanahmet Camii’nin dünyada “Mavi Cami” adıyla tanınmasına sebep oluyor. Camideki mermer, sedef ve tahta işçilikleri de oldukça dikkat çekici. Özellikle mermerden yapılma mihrap ince bir işçiliğe sahip. İç akustiğiyse bu kadar büyük bir camide namaz kılan herkesin imamı duyabileceği şekilde tasarlanmış.

Sultanahmet Camii

Sultanahmet Camii’nde altı adet minare bulunuyor. Ayrıca bu minarelerdeki toplam 16 şerefe, Sultan Ahmet’in 16. Osmanlı padişahı olmasını sembolize ediyor. Camide altı minare bulunması, ilk inşa edildiği zaman sadece Mekke’deki Mescid-i Haram’da altı minare bulunduğu için ilk etapta bir “boy ölçüşme” ya da “küstahlık” olarak algılanıp tepki çekmiş, bunun üzerine Sultan 1. Ahmet, Mescid-i Haram’a yedinci minareyi eklettirmiş. Osmanlı hazinesinin boşalmaya başladığı bir dönemde, bu kadar büyük bir camiye hazineden büyük miktarda para ayrılmasının halkın tepkisini çektiğini de belirtelim.

Bir külliyenin merkezi olarak tasarlanan caminin etrafında mektep, medrese, arasta, hamam, türbeler, sebiller, çeşmeler, tabhaneler, mahzenler gibi birçok yapı bulunsa da bugün birçoğu yok olmuş durumda. Caminin türbesindeyse 1. Ahmet ve eşi Kösem Sultan’ın yanı sıra 2. Osman, 4. Murad ve hanedan ailesinden diğer birçok kişinin mezarları bulunuyor.

Çemberlitaş Tepesi: Nur-u Osmaniye Camii

İstanbul’un ikinci tepesine yürüyoruz, Çemberlitaş’a, Kapalıçarşı’nın girişine. Gezdiğimiz camiler arasında en yenisi olan Nuruosmaniye Camii, İstanbul’un barok mimariye sahip ilk camisi. 1749’da 1. Mahmut döneminde inşasına başlanan cami, 1755’te 3. Osman döneminde tamamlanmış ve Nur-u Osmaniye adını almış. Mustafa Ağa ve Simeon Kalfa tarafından inşa edilen cami, batılılaşmanın mimarideki yansımalarını taşır. Caminin iki minaresi bulunuyor ve minarelerin külahı ve alemleri taştan yapılmış. Çok köşeli avlusuysa türünün tek örneği.

Nuruosmaniye Camii

Caminin içi barok stili 174 pencere sayesinde oldukça aydınlık. Caminin mihrabı çıkıntılı, yarım kubbe ile kapalı ve çok köşeli. Bu açıdan da klasik Osmanlı mimarisinden ayrışıyor. Görece küçük olan caminin 26 metrelik büyük kubbesini duvarların üzerine oturan kemerler taşıyor.

Cami, Nuruosmaniye Külliyesi’nin bir parçası olacak şekilde inşa edilmiş. Külliye’de camiyle birlikte medrese, imarethane, türbe, çeşme ve sebil bulunuyor. Bu yapılar da Osmanlı için yeni olan barok tarzın izlerini taşıyor.

Beyazıt Tepesi: Süleymaniye Camii

Mimar Sinan‘ın klasik Osmanlı mimarisi öğelerini sergileyen, “Kalfalık Eserim” diye nitelendirdiği Süleymaniye Camii’ndeyiz. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1557 senesinde büyük bir törenle açılan cami, İstanbul’un üçüncü tepesinde, şehre hakim bir noktada bulunuyor. Dört minaresi bulunan caminin 26,5 metre çapındaki kubbesini dört adet sütun, kubbe kemerlerini de yine 4 büyük granit sütun taşıyor. Bu granit sütunlardan biri Topkapı Sarayı’ndan, biri Kıztaşı’ndan, biri İskenderiye’den, diğeri de Baalbek’ten getirilmiş. Ayrıca ana kubbe iki tane de küçük kubbe ile desteklenmiş. Bunların dışında dört çeyrek kubbe ve on küçük kubbe ilave edilmiş. İstanbul’un geçirdiği sayısız depreme rağmen Süleymaniye Camii hiç hasar görmemiş.

Süleymaniye Camii’nin 4 minaresinde toplam 10 şerefe bulunuyor. Bu sayıların Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’un fethinden sonraki 4. padişah, toplamda 10. padişah oluşunu sembolize ettiği söyleniyor.

Süleymaniye Camii

Caminin içi, 132 pencere sayesinde oldukça aydınlık, ayrıca akustik olarak da çok iyi tasarlanmış, sesin havada 3,5 saniye boyunca gezindiği söyleniyor. Süslemeleri ve atmosferi sade olsa da oldukça etkileyici. Mihrabın iki tarafına Fetih Suresi, kubbesineyse Nur Suresi işlenmiş. Camideki yazılar, meşhur hattat Ah­met Karahisari ve öğrencisi Hasan Çelebi’ye aitmiş. Sonradan Kazasker Mustafa Efendi de bazı yazılar ilave etmiş­.

Süleymaniye Cami, bir külliyenin merkezinde olacak şekilde inşa edilmiş. Medreseler, darüttıp, türbeler, darülkurra (Kuran öğretilen eğitim kurumu), okul, hamam, imaret, çarşı gibi birçok yapıyı içeren oldukça büyük külliye, Mimar Sinan tarafından 7 yılda inşa edilmiş. Caminin bahçesinde ikisi de sekizgen planlı olan Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbeleri bulunuyor.

İPUCU: Beyazıt Tepesi’ndeki bir diğer cami olan Beyazıt Camii’ni de gezip görmenizi tavsiye ederiz.

Fatih Tepesi: Fatih Camii

Fatih Camii, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1463-1470 yılları arasında İstanbul’un dördüncü tepesi üzerine, Atik Sinan’a yaptırılmış. İstanbul’un ilk selatin camisi olan yapı 1766 senesindeki depremden sonra yıktırılarak 3. Mustafa tarafından Mimar Mehmet Tahir Ağa’ya yeniden inşa ettirilmiş. Revaklı avlu duvarları, şadırvan, kitabeli taç kapı, mihrap ve ilk şerefeye kadar minare, caminin ilk halinden günümüze kadar ulaşabilen kısımlarını oluşturuyor.

Fatih Camii ve Fatih Sultan Mehmet’in türbesi

Caminin barok üslubu süslemelere sahip iç mekanı oldukça görkemli ve etkileyici. Caminin kubbesini dört destek sütunu taşırken kubbeyi çevreleyen 4 tane de yarım kubbe görülüyor. Camilerde görmeye çok da alışkın olmadığımız şekilde bir tablo da sergileniyor. Son Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’ye ithafen damadı tarafından yaptırılan tabloda İstanbul, Mekke, Medine, Hicaz Demiryolu ve dünya silüeti görülüyor.

Caminin olduğu yerde Bizans İmparatorluğu dönemi İstanbul’unun en büyük ikinci kilisesi olan On İki Havari Kilisesi bulunuyormuş. Fetih sonrası bu kilise yıktırılarak yerine Fatih Camii inşa ettirilmiş. Bizans İmparatoru 1. Konstantin’in mezarı da bu kilisede bulunurken Fatih Sultan Mehmet’in türbesi de bu kilise yerine yaptırılmış camide bulunmaktadır. Bu bakımdan oldukça manidar bir dönüşümü sembolize eder.

Fatih Camii, medrese, darüşşifa, tabhane, imaret, kervansaray, hamam, arasta ve türbelerden oluşan külliyenin merkezi olacak şekilde tasarlanmış. Külliyenin bazı birimleri de depremler sonrası yok olmuş. Caminin bahçesinde Fatih Sultan Mehmet, Gülbahar Hatun, Gazi Osman Paşa ve Abidin Paşa’nın türbelerinin yanı sıra daha birçok devlet adamının mezarları da bulunuyor. Fatih Sultan Mehmet’in türbesi de cami gibi deprem ve yangınlarda defalarca zarar görüp yenilenmiş.

Caminin ana girişinin sağ tarafındaki minarenin kaidesinde Ali Kuşçu tarafından yapıldığı düşünülen biri büyük, biri küçük olmak üzere iki adet güneş saati görülüyor. Namaz vakitleri güneşin konumuna göre belirlendiği için güneş saatleri de pratik olarak kullanıma uygun araçlar olarak kabul edilir. Büyük saatten güneşin doğuşu, batışı, öğle vakitleri okunurken küçük saatten de ikindi vakitleri okunurmuş.

Yavuz Selim Tepesi – Yavuz Sultan Selim Camii

İstanbul’un beşinci tepesinde yer alan Yavuz Sultan Selim Camii var sırada. Fatih Çarşamba’dan Haliç’e giderken Balat’ta yer alan camiye ulaşım görece zor olsa da güzel bir Haliç manzarasına sahip. Caminin yapımını Yavuz Sultan Selim planlasa da ömrü yetmeyince 1522 yılında oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Acem Ali’ye yaptırılmış.

Yavuz Sultan Selim Camii

Osmanlı erken dönem mimarisinin son örneklerinden biri olan iki minareli caminin kubbesi 24,5 metre genişliğindedir. Kubbesi oldukça büyük olsa da caminin içi, diğer selatin camilere kıyasla görece küçük ve sadedir. Öte yandan ahşap işlemeler ve sedef oymalar döneminin önemli sanatsal örneklerinden kabul edilir. Caminin kıble duvarında Kabe’den getirilmiş örtü sergilenir.

Yavuz Sultan Selim Camii

Yavuz Sultan Selim Camii, okul, imaret, tabhane (ihtiyaç sahiplerinin ve evsizlerin konaklayabileceği yapı) ve türbelerden oluşan bir külliyenin merkezinde olacak şekilde inşa edilmiş. Bahçesinde Yavuz Sultan Selim’in türbesinin yanı sıra, şehzadeler, Hanım Sultan, Hafsa Sultan, Hatice Sultan ve Sultan Abdülmecid’in türbeleri bulunuyor. İmaret binasının olduğu yerde ise bugün Kız Lisesi bulunuyor.

Edirnekapı Tepesi: Mihrimah Sultan Camii

Cami, Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan tarafından 1565 senesinde Mimar Sinan’a yaptırılmış. Medrese, okul, hamam, çeşme ve dükkanlardan oluşan Mihrimah Sultan Külliyesi’nin merkezinde bulunan cami, depremlerde hasar görüp birçok sefer onarım görmüş.

Dört adet taşıyıcı sütun üzerine oturan 19 metre çapındaki kubbe, yarı yüksekliğindeki üç küçük kubbe ile de desteklenmiş. 204 adet pencereye sahip caminin oldukça aydınlık olması sağlanmış. Bir adet minaresi olan cami toplam 3 senede inşa edilmiş. Avlusu yüksekte bulunan camiye dik merdivenlerle ulaşılıyor. Caminin içi de dört bir yandaki pencerelerden giren ışıkla etkileyici bir atmosfere sahip.

Mihrimah Sultan Camii

Yine Mimar Sinan tarafından inşa edilen bir diğer Mihrimah Sultan Camii de Üsküdar’da bulunmaktadır. Söylenceye göre Mimar Sinan bu iki camiyi öyle konumlandırmış ki Mart ayında saraydan bakınca güneş Üsküdar’daki caminin minareleri arasından doğup Edirnekapı’daki caminin minareleri arasından batarmış. Ay da Edirnekapı’daki camiden doğup Üsküdar’daki camiden batarmış. Mihrimah’ın kelime anlamının güneş ve ay olduğunu düşününce etkilenmemek elde değil.

İPUCU: Edirnekapı Tepesi’ne çıkmışken Hz. Meryem’in hayatını anlatan rölyefleriyle meşhur Kariye Müzesi’ni de mutlaka ziyaret edin.

Kocamustafapaşa Tepesi: Cerrahpaşa Camii

Cerrahpaşa Camii, 3. Mehmed’in döneminde sadrazamlık yapan Cerrah Mehmed Paşa tarafından inşa ettirilmiş. Aynı zamanda saray doktorluğu yapan Cerrah Mehmed Paşa’nın türbesi de bu caminin avlusunda bulunuyor. Cami, Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Davud Ağa’nın baş mimarlığında, 1593-1594 yıllarında inşa edilmiş.

Cerrahpaşa Camii

Etrafındaki medrese, hamam, türbe, şadırvan, çeşme ve kütüphane ile bir külliyenin parçası olan cami, klasik Osmanlı üslubu sergiliyor. Davud Ağa da bu camiyi hocası Mimar Sinan’ın eseri olan Selimiye’nin bir kopyası olacak şekilde tasarlamış. Tek minareli caminin kubbesi sivri kemerler vasıtasıyla 6 adet taşıyıcı kolona oturuyor.

Tarihi boyunca yangınlar, depremlerle ve hatta yıldırımlarla sayısız kere zarar gören, tahrip olan ve minaresi yıkılan cami, birçok sefer tamir görmüş. Caminin içindeki kalem işi süslemeler de görece yakın zamanda yapılmış. Külliyedeki diğer yapıların da birçoğu yıkılmış, kütüphanesi ise bugün özel mülk olarak kullanılıyormuş.

Doğup büyüdüğümüz bu şehrin bu önemli yapılarından çoğuna ilk kez gittik belki ama öte yandan çok şey keşfettik. Avucunuzun içi gibi bildiğinizi düşündüğünüz şehirlerin bile bir köşesinden çıkan bir tarihi hazine sizi şaşırtabiliyor. Kim bilir belki de İstanbullu olmak bu demektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir