Silifke Gezi Rehberi
Mersin gezi planımızın önemli bir parçasını oluşturan Silifke’deyiz. Hem tarihi hem doğal güzellikler bulabileceğiniz Silifke’yi hakkıyla gezebilmek için 2 gün ayırmak gerekiyor. Silifke, Mersin ilinin coğrafi olarak merkezinde bulunan bir ilçe olduğu için Mersin gezi planı yaparken konaklama alternatifleri arasında da değerlendirilebilir.
Şimdi yola koyuluyor ve Silifke’nin tarihi ve doğal güzelliklerini keşfe çıkıyoruz.
İPUCU: Mersin’de keşfedilecek diğer noktalar için Mersin Gezi Rehberi yazımızı inceleyebilirsiniz.
Uzuncaburç
Silifke’nin en önemli antik alanı olan Uzuncaburç (Diocaesarea) ile başlıyoruz gezimize. Silifke’nin kuzeyinde bulunan kent Helenistik ve Roma dönemlerinde bir dini merkez olarak önemini korumuş. Bugün de özellikle Zeus Kutsal alanı ile ilgi çekiyor.
Helenistik dönemde Prakana (Kale Kent) olarak adlandırılan yerleşim, Roma döneminde Diocaesarea adını almış. Bu isim Tanrı anlamına gelen “Dio” ve İmparator anlamına gelen “Caesar” kelimelerinin birleşiminden oluşmuş, yani Romalılar buraya Tanrı-İmparator Kenti demişler. Bugün ise kentteki Helenistik Kule’den alınan ilhamla Uzuncaburç diye biliniyor.
Ören yeri, Uzuncaburç’un yerleşim yerlerinin oldukça içinde bulunuyor. Müzekart ile girilebilen ören yerinde Zeus Olbios Tapınağı, Tören Kapısı, Nymphaeum, Tyche Tapınağı, Tiyatro gibi birçok yapı birbirine yakın bulunuyor. Ancak yerleşime bugünkü adını veren Helenistik Kule daha farklı bir noktada ve yine yerleşim yerleri arasında bulunuyor.
Antik kentin tarihi ve görülecek noktaları hakkında daha çok bilgi için Uzuncaburç Antik Kenti sayfamızı inceleyebilirsiniz.
Olba Antik Kenti
Yolumuza devam ederken Uzuncaburç’un sadece 4 kilometre uzağında Olba Antik Kenti‘nin kalıntılarını görüyoruz. En erken Helenistik dönemde yerleşim izine rastlanan Olba Antik Kenti, Roma İmparatorluğu döneminde mimari açıdan gelişim göstermiş ve bugün gördüğümüz kalıntıların birçoğu da bu dönemde inşa edilmiş. Hristiyanlık döneminde de önemini koruyan kent, Uzuncaburç’tan ayrı bir piskoposluk merkezi olmuş.
Organize bir ören yeri olarak görmediğimiz Olba Antik Kenti’ni yol kenarında buluyoruz. Herhangi bir güvenlik ya da gişe göremeden gezebiliyoruz. Roma döneminden kalma çeşme ve tiyatro yapıları öncelikle göze çarpıyor. Bu yapılar döneminde canlı bir kentsel hayat sürüldüğünün kanıtı olarak görülüyor. Yakınlarındaki manastır ve kilise kalıntıları da Hristiyanlık dönemindeki önemine işaret ediyor.
Yolun devamında ise nekropol kalıntıları arasında görkemli su kemeri kendini gösteriyor. 150 metre uzunluğunda, 25 metre yüksekliğindeki 2 katlı su kemerinin, etrafındaki gözetleme kuleleri ile korunmuş olması, yapıya verilen önemi gösteriyor. MS 199 senesine, Septimus Severus döneminde yapıldığı düşünülen su kemerinin üzerindeki yazıtta “Olbalılar’ın Kenti” yazısı bulunuyor.
Cambazlı Kilisesi
Silifke’nin kuzeyinde, Cambazlı Köyü‘nde bulunan Cambazlı Kilisesi‘ne uğruyoruz. Yapı, Uzuncaburç’u Kız Kalesi’ne bağlayan döşeme antik yol üzerinde yer alıyor. 5. yüzyıla tarihlenen üç nefli kilisenin apsisi ve duvarları sağlam olsa da bir tarafındaki sütunları ve çatısı yıkılmış durumda. Kilise estetik ve sağlam bir taş işçiliğine sahip. Kilisenin avlusunda bir sarnıç ve çeşitli noktalarında da anıt mezarlar bulunuyor. Döneminin en iyi korunmuş kilisesi olan yapı restorasyona da uğramış görünüyor.
Mezgit Kale
Yine Silifke’nin kuzeyindeki görülecek noktalardan birine, Mezgit Kale‘ye geliyoruz şimdi de. Burası aslında bir kale değil, bir anıt mezar. Halk arasında “Korkusuz Kral Mezarı” diye bilinse de bir krala ait değil. Roma İmparatorluğu döneminde, 3. yüzyılda yapılmış bir aile mezarı olduğu düşünülüyor. Yapı oldukça yüksek, heybetli ve sağlam görünüyor. Silifke ve Uzuncaburç bölgesini gezerken atlanmaması gerektiğini düşünüyoruz.
Azize Thecla Yeraltı Kilisesi
Silifke’nin hemen güneyinde önemli bir tarihi nokta olan Azize Thecla (Aya Tekla/Thekla) Yeraltı Kilisesi bulunuyor. İsa’nın havarilerinden Aziz Paul’u dinleyerek Hristiyanlık dinine geçen genç bir kız olan Thecla önce bir süre Konya taraflarında Hristiyanlığı yaymaya çalışır. Daha sonra ölüm tehditlerinden kaçarak Silifke’ye gelip bu mağaraya sığınır. Burada da vaazlarına devam eden Thecla’nın, iyileştirme yeteneği de bulunduğu söylenir. O dönemde yasak olan Hristiyanlığı yaymaya çalıştığı için öldürülmek istenir ve yine bu mağarada kaybolur. Daha sonra Hristiyanlar tarafından mağara kutsal sayılır ve 4. yüzyılda kiliseye çevrilir.
Merdivenle inilip gezilebilen, mağaradan dönüştürülmüş yeraltı kilisesi etkileyici olsa da Doğu Roma İmparatorluğu döneminde mağaranın üzerine inşa edilmiş kilisenin sadece apsisinin bir kısmı ayakta duruyor. Kilisenin bulunduğu bölgede başka kiliseler, sarnıçlar, hamamlar, mezar yapıları ve sur kalıntılarının da bulunduğu tespit edilmiş. Su depolama amacıyla kullanılan sarnıçlardan biri de kilisenin olduğu alanda görülebiliyor. “Meryemlik” adıyla da bilinen ören yeri, Müzekart ile gezilebiliyor. Hristiyanlık tarihinin en eski azizelerinden olan Thecla’ya adanmış Hristiyanlığın en eski kiliselerinden olan bu noktayı Silifke gezi listenize ekleyin deriz.
Silifke Müzesi
Silifke’nin merkezine giriyor ve Silifke Müzesi‘ni ziyaret ediyoruz. Müzekart ile girilebilen müzede dört ana salonun dışında bahçedeki eserler de incelenebiliyor. Bahçedeki heykel, lahit, sütun, friz parçalarını inceleyip müzenin içine giriyoruz. Taş Eserler Salonu’nda Antik döneme, Roma ve Bizans dönemlerine ait heykeller, sütunlar, amforalar sergileniyor. Bu salondaki en önemli eser, zırhı çeşitli hayvan, bitki kabartmaları ve bir Medusa başı ile süslenmiş, MS 2. yüzyıla ait Zırhlı İmparator Heykeli.
Arkeolojik Eserler Salonu’nda Antik, Helenistik, Roma, Bizans döneminde kullanılan, kazılarda ortaya çıkarılmış günlük eşyalar sergileniyor. Sikke ve Takılar Salonu’nda altın ve gümüş süs eşyalarının yanı sıra Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait define parçaları bulunuyor. Etnografik Eserler Salonu’nda da yörenin yakın dönem kültürüne ait kıyafetler ve günlük eşyalar sergileniyor.
Zeus Tapınağı
Silifke merkezinde görülecek bir diğer tarihi nokta, Roma dönemine ait Zeus Tapınağı kalıntısı. MS 2. yüzyılda Hadrian döneminde yapımına başlandığı düşünülen tapınak, tamamlanamayıp yarım kalmış. Tapınağın uzun kenarında 14, kısa kenarında sütun olduğu tespit edilmiş. Bölgede Zeus kültü hakim olduğu için Zeus’a adandığı düşünülüyor.
Tapınak bugün Zeus Tapınağı olarak bilinse de 5. yüzyılda yaşayan tarihçi Zosimos başka bir hikaye anlatır:
Yöredeki tarlalara çekirge sürüsü dadanınca halk tanrı Apollon’dan yadım ister. Apollon gönderdiği kuş sürüsü ile çekirgeleri yok edince de Apollon’a bir şükran ifadesi olarak bu tapınak inşa edilir.
Doğu Roma İmparatorluğu döneminde, 5. yüzyılda kilise olarak kullanılan yapının yakınlarında bir tane de Aphrodite’e adanan tapınak olduğu anlaşılsa da yeri henüz tespit edilememiş. Etrafı çevrili olan ve içine giremediğimiz tapınak alanında tapınağın podyum kısmı ve sütun parçaları görünüyor. Tapınağın ayakta duran tek sütunu, halk arasındaki tabiriyle Dikilitaş’ı da leyleklere ev sahipliği yapıyor.
Narlıkuyu Müzesi (Poimenios Hamamı)
Silifke’den 20 kilometre uzaklıktaki Narlıkuyu’ya gidiyoruz. Burada Narlıkuyu Müzesi diye de geçen Poimenios Hamamı‘nı ve içindeki Üç Güzeller Mozaiği‘ni göreceğiz. MS 4. yüzyıla, Doğu Roma İmparatorluğu dönemine tarihlenen hamam yapısı Poimenios tarafından yaptırılmış. Cennet Obruğu’ndan gelen tatlı suyun denize döküldüğü noktaya yaptırılan hamamda bu sudan faydalanılmış. Bugün hamamdan sadece havuz ve taban mozaiği kalmış.
Hamamın yıkanma bölümündeki mozaikte Zeus’un üç kızı tasvir ediliyor. Aglaia, Euphrosyne ve Thalia ismindeki kız kardeşler çıplak şekilde kuşların arasında dans ediyor. Mozaiğin üst kısmında ise şu yazıt bulunuyor: “Ey konuk dost! Bu mucizeli suyu kimin bulduğunu, saklı kaynağını kimin gün ışığına çıkardığını merak ediyorsan, bil ki O, imparatorların dostu ve kutsal adaların dürüst yöneticisi Poimenios’tur.”
Cennet – Cehennem Obrukları
Narlıkuyu merkeze 5 dakika uzaklıkta, Türkiye’nin bir başka doğal güzelliği olan Cennet Cehennem Mağaraları ya da Obrukları bulunuyor. Aralarında yaklaşık 50 metre bulunan Cennet ve Cehennem Obrukları’na giriş aynı noktadan yapılıyor. Otopark, tuvalet gibi imkanlar burada mevcut ve Müzekart ile girilebiliyor.
Obruklar bir yeraltı deresinin sebep olduğu karstik kireçtaşı çöküntüleri sonucu oluşmuş. Cennet Obruğu’nun ağız genişliği 200 metre, Cehennem Obruğu’nunki 50 metre civarında. Cennet Obruğu’na 450 basamak gibi yorucu bir merdivenle inilirken, Cehennem Obruğu’na iniş bulunmuyor. Ayrıca Cennet Obruğu’nda bir de Meryem Ana’ya adanmış kilise bulunuyor.
Cennet ve Cehennem Obrukları, Meryem Ana Kilisesi, obrukların yanındaki Zeus Tapınağı ve efsaneleri hakkında daha detaylı bilgi için Cennet Cehennem Obrukları yazımızı inceleyebilirsiniz.
Astım Mağarası
Cennet ve Cehennem Obrukları’nın yolundan ulaşılabilen, 300 metre ilerisindeki bir diğer nokta da Astım Mağarası. Dar bir döner merdiven ile inilen mağaranın içinde silisyumdan oluşan dev sarkıt ve dikitler bulunuyor. 200 metrelik galerilerin ilginç atmosferi görülmeye değer. Mağara ışıklandırılmış ve yürüyüş yolları ile rahat geziliyor. 14 derecelik sabit sıcaklığı ve yüksek nem oranı ile astıma iyi geldiği düşünülüyor. Mağara Müzekart ile girilebiliyor.
Adamkayalar
Mersin’in Silifke ve Erdemli ilçelerinin arasında kalan Kızkalesi beldesinde bulunan bu eşsiz kabartma eserleri, Kız Kalesi’nin yaklaşık 6 km kuzeyinde bulacaksınız. Adamkayalar’ın girişine tabelalar eşliğinde ulaşacaksınız ve buradan sonra aşağı inerken taşlara çizilmiş kırmızı oklar size yol gösterecek.
Toros dağlarının güney yamaçlarında bulunan Şeytan Deresi adlı devasa bir kanyonun içerisinde yamaçlara oyularak yapılmış bu rölyefleri görmek için 130 metre derinlikteki kanyonda yaklaşık 10 metre kadar yamacı inmeniz gerekiyor. Toplamda yaklaşık tek yön yarım saatlik bir yürüyüş/tırmanış rotasına sahip bu yolda kesinlikle rahat ayakkabılarınızla yola çıkmanızı ve bu tarz yollara alışıksanız yola devam etmenizi öneririz.
Sevilen ve saygı duyulan askerler ve kral rahipler için anıt mezar olan bu bölgede toplam 9 adet nişin içerisinde 17 adet figür bulunuyor. Bunun yanı sıra bir dağ keçisi ve bir adet kartal da rölyeflerde seçiliyor. Antik dönemlerde insanların buraya gelip dini ayinler yaptığı ve ölülerini saygıyla andıkları düşünülüyor.
Daha detaylı bilgi için Adamkayalar yazımızı inceleyebilirsiniz.
Kız Kalesi (Korykos)
Kızkalesi, tarihi adıyla Korykos (Korikos), antik Kilikya bölgesinin önemli liman kentlerinden biri olarak geçer. Bölgede ilk yerleşimin MÖ 4. yüzyıllarda olduğu tespit edilmiş. MÖ 80 yılında Roma İmparatorluğu hakimiyetine girmiş ve hızla önemli bir liman kenti kimliğine bürünmüş. Hristiyanlık sonrası da Tarsus’a bağlı bir piskoposluk merkezi olmuş. 7. yüzyılda yaşadığı Sasani ve Arap akınlarından sonra tekrar Bizans İmparatorluğu’na bağlanmış ve 12 yüzyılda karada ve denizde birer kale inşa edilerek savunması güçlendirilmiş. Bir süre Kıbrıs’a da bağlanan Korykos, 15. yüzyılda önce Karamanoğulları’nın daha sonra da Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmiş.
Helenistik mezarlar, Roma İmparatorluğu dönemine ait sütunlu cadde, tapınak, hamam gibi yapılar, Bizans İmparatorluğu zamanından kalan kiliseler ve kaleler bölgenin tarihi önemine de işaret ediyor. Bölgede yapılan kazılar neticesinde safran, zeytinyağı, şarap gibi doğal ve ticari kaynakların yanı sıra balıkçılık ve gemicilik gibi deniz ekonomisinin de tarih boyunca önemli olduğu ortaya çıkmış.
Beldeye adını veren kale, kara tarafındaki kalenin yaklaşık 400 metre açığındaki bir ada üzerine inşa edilen kaledir. 1199 senesinde I. Leon tarafından yaptırılan kale, 8 kule ve sur duvarları ile çevrilmiş. Kıbrıs Kralığı, Bizanslılar ve Ermeniler arasında el değiştiren kale Korykos ile birlikte Karamanoğlulları ve Osmanlı hakimiyetine girmiş.
İstanbul’daki Kız Kulesi efsanesine benzer bir efsane de Mersin’deki Kız Kalesi için söylenmiş. Dönemin kralına bir müneccim tarafından kızının bir yılan ısırması sonucu öleceği bildirilmiş. Kral da kızını yılanlardan korumak için denizin ortasında bir kale inşa ettirmiş ve kızını bu kaleye yerleştirmiş. Ancak kadere engel olamamış ve bir meyve sepetine gizlenerek kaleye ulaşabilen bir yılan, kralın kızı sokarak ölümüne sebep olmuş.
Kara tarafındaki kale biz gittiğimizde kapalıydı ve ancak dışarıdan görebildik. Denizin ortasındaki Kız Kalesi’ne motorlar ile ulaşım sağlanabilse de biz ne yazık ki kaleye gitmeye zaman ayıramadık, sahilden görmekle yetinerek yola devam ettik.
Sebaste Antik Kenti
Korykos Antik Kenti’nden (Kız Kalesi) 4 kilometre uzaklıkta Sebaste Antik Kenti’nin (Elaiussa Sebaste) kalıntıları bulunuyor. Zeytin anlamına gelen Elaiussa Kenti, MÖ 2. yüzyılda, bölgedeki yarım ada üzerine kurulmuş. “Görkemli-mutlu” anlamındaki Sebaste ise kara tarafındaki bir yerleşimken bu iki kent birleşmiş ve Elaiussa Sebaste olarak devam etmişler. Roma ve Bizans döneminde zeytinyağı ve şarap ticareti ile gelişen kent Arap ve Sasani akınları sonrası 7. yüzyılda terkedilmiş.
Organize bir ören yeri olmayan antik kentin herhangi bir giriş kapısı bulunmuyor. Aracımızı toprak araziye bırakıyoruz ve Bizans Sarayı’nı gezmeye başlıyoruz. MS 5. yüzyıla tarihlenen saray, limana yakın inşa edilmiş ve kent yöneticileri tarafından kullanılmış. Sarayın merkezindeki dairesel portiko bugün de dikkat çekiyor. Etrafındaki odalar ise renkli mermerlerle dekore edilmiş. MS 7. yüzyılda saray terk edilmiş.
Yolun karşı tarafında ise MS 161-169 yıllarında tamamlanan, 2300 kişilik Roma dönemi tiyatrosu bulunuyor. Ancak bu tiyatro fazla uzun kullanılmamış, MS 3. yüzyılda parçaları başka yapılarda kullanılmak üzere sökülmeye başlanmış. Tiyatronun yakınındaki 2. yüzyıldan kalma hamam yapısı da yine dikkat çekiyor. Kız Kalesi (Korykos) ile Sebaste arasında inşa edilmiş bir de antik yol keşfedilmiş. Organize bir antik kent olmadığı için agora, bazilika, tiyatro, saray, hamam gibi yapıları el yordamıyla buluyor, daha iyi görüntü alabilmek için bir de drone kaldırıp kuşbakışı görüntülüyoruz.
Kanlı Divane (Kanytelleis) Ören Yeri
Erdemli ilçe sınırları içinde kalan Kanlıdivane, esasında bir dini merkez ve etkileyici bir ören yeri. Oldukça düzenli bir şekilde tarihseverlerle buluşturulmuş bu ören yerinde yönünüzü bulmakta sorun yaşamayacağınızı düşünüyoruz. Tahta parkuru takip ederek ilerlediğiniz ve bilgilendirme tabelalarının da katkısıyla gezmesi oldukça keyifli ve rahat bir parkur sizi bekliyor. Giriş için Müzekart geçerli.
Dini merkez, genel anlamda büyük bir obruk etrafına yerleşmiş. Ören yerinde görülecek noktalar arasında Helenistik Kule, kiliseler, Kraliçe Alba’nın anıt mezarı, nekropol alanı, kabartma eserler bulunuyor. Bunun yanı sıra o dönemde önemli bir zeytinyağı üretim merkezi olduğunu da hala görülmekte olan pres kalıntılarından anlıyoruz.
Kanlıdivane adının anlamı, kentin tarihi ve eserlerin anlamlarıyla ilgili daha detaylı bilgi için Kanlıdivane Antik Kenti sayfamızı inceleyebilirsiniz.
Göksu Nehri ve Silifke Taş Köprüsü
Silifke’de geçen keyifli ve yorucu iki günün ardından Silifke merkezindeki Göksu Nehri kenarından veda ediyoruz. Nehir üzerindeki taş köprü 19.yüzyılın sonuna kadar orijinal haliyle korunmuş olsa da bugünkü görünen yenilenmiş hali. Orijinalinde 7 kemerli olan köprü günümüzde 5 kemerli olacak şekilde kullanımda.