İstanbul,  TÜRKİYE

Yerebatan Sarnıcı

Uzun süredir restorasyonda olan ve deyim yerindeyse rüzgar gibi geri dönen Yerebatan Sarnıcı‘nın yeni halini biz de merak ediyorduk. Zamansal, sanatsal ve mistik olarak bizi başka bir boyuta geçirmeyi başaran, Geç Antikçağ dünyasında teknik bir ihtiyaç için inşa edilmiş ancak aradan geçen yüzyıllardan sonra bugün izleyiciye salt bir Bizans su sarnıcı olmanın çok ötesinde hissettiren Yerebatan Sarnıcı bizi yine büyüledi.

İstanbul’da gezintiye çıkmak ve İstanbul’u turist gibi yaşamak isterseniz sizi de yazımızın devamını okumaya davet ediyoruz. Yerebatan Sarnıcı’ndan sonra Beyazıt’ın Az Bilinen Müzeleri‘ni de gezebilirsiniz.

Restorasyon Sonrasında Yerebatan Sarnıcı

Yerebatan Sarnıcı’nın Tarihi

Yüzyıllar öncesinin Ortaçağ dünyasında teknik bir ihtiyaç için inşa edilen, mühendislik ve mimari açıdan kendine hayran bırakan bu görkemli tarihi yapının tarihine kısaca bakmaya ne dersiniz?

İstanbul, yani sarnıcın yapıldığı zamanlardaki ismiyle Konstantinopolis, üç tarafı suyla çevrili olmasına rağmen içme suyu bakımından kaynakları yetersiz bir şehirdi. Bu nedenle de farklı yerlerden su kemerleri ile şehre su getirilir, farklı sarnıçlarda depolanır ya da kemerlerin içine yerleştirilmiş boru ve kaplarla dağıtılırdı. Yerebatan Sarnıcı da Bizans Büyük Saray bölgesine su sağlamak amacıyla inşa edilmiş.

Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılan bu büyük yer altı sarnıcı, suyun içinden tüm gösterişiyle, sütun başlıklarındaki detaylarıyla yükselen ve sayısız gibi görünen mermer sütunlarıyla halk arasında “Yerebatan Sarayı” olarak isimlendirilmiş ve sarnıcın bulunduğu yerde daha önce bir Bazilika bulunduğundan, Bazilika Sarnıcı olarak da anılmış.

Bizans döneminde bu çevrede geniş bir sahayı kaplayan ve imparatorların ikamet ettiği büyük sarayın ve bölgedeki diğer kamusal yapı sakinlerinin su ihtiyacını karşılayan Yerebatan Sarnıcı, İstanbul’un Osmanlılar tarafından 1453 yılında fethinden sonra bir müddet daha kullanılmış ve padişahların oturduğu Topkapı Sarayı’nın bahçelerine buradan su sağlanmış. Osmanlı’nın şehirde kendi su tesislerini kurduktan sonra kullanmadığı anlaşılan sarnıç, doğa bilimci ve topografya uzmanı Petrus Gyllius tarafından 1500’lerde yeniden keşfedilmiş. Gyllius’un aşağıdaki satırları halkın bu sarnıçtan haberdar olduğunun göstergesi aynı zamanda.

“Kovalarla su çekerler; hatta sarnıç içerisinde kürek çekip kandillerle ışıklandırır ve balık avlarlar. Kuyulardan sarnıç içerisine hava ve ışık sızmakta, balıklar ışığın altında yüzmektedirler,”

Petrus Gyllius

Yerebatan Sarnıcı’nın Yapısı

Bizans dönemindeki kentin anıtsal çekirdeklerinin yer aldığı bölgenin sembollerinden biri haline gelen sarnıç, uzunluğu 140 metre, genişliği 70 metre olan dikdörtgen biçiminde bir alanı kaplayan, dev bir imparatorluk projesi. Toplam 9.800 m2 alanı kaplayan sarnıç, yaklaşık 80.000 ton su depolama kapasitesine sahip bir tarihi depo.  Sarnıcın içerisinde her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunuyor. Çoğunluğu daha eski yapılardan toplandığı anlaşılan ve çeşitli mermer cinslerinden yontulmuş sütunların büyük bir kısmı tek parçadan, bir kısmı da iki parçadan oluşuyor. Sütun başlıklarının farklı yerlerden getirildiğini aralarındaki işleme farklılıklarından anlıyor ve hepsini hayranlıkla inceliyoruz. Bazı sütun başlıkları “Korinth” üslubundayken, bazıları sade. Sütunların da yine benzer şekilde bazıları köşeli ve yivli, bazıları düz, hatta içlerinde “damla” desenli olanı da mevcut.

Medusa’ların Gizemi

Yerebatan Sarnıcı denince ilk akla gelenlerden biri şüphesiz ki Medusa başlarıdır. Sütun kaidesi olarak kullanılan Medusa başlarından yapının batısında konumlanmış olanı ters, doğusundaki ise yatay olarak duruyor. Roma Çağı heykel sanatının değerli örneklerinden olan ve  IV. yüzyıla ait olduğu bilinen bu başların hangi yapıdan alınarak buraya getirildiği konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte Genç Roma Çağı’na ait antik bir yapıdan sökülerek buraya getirildiği düşünülüyor.

Bir efsaneye göre Medusa, Yunan mitolojisinde yer altı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgon kızları arasından tek ölümlü olanı. Rivayete göre Medusa, Athena Tapınağı‘nda yaşarken güzelliği ile herkesi büyülemekte. Denizler Tanrısı Posedion da onlardan biri. Medusa, Poseidon’un tecavüzüne uğrar ve bunu öğrenen Athena Medusa’yı lanetleyerek saçları yılan olan bir canavara dönüştürür. Athena bununla da yetinmeyip Zeus’ın oğlu Perseus‘a Medusa’nın başını kestirir. Bu sırada Medusa Poseidon’dan hamile olduğu için çocukları Pegasus ve Khrysaor‘un ortaya çıktığı rivayet edilir. Medusa miti çok yerde kullanım alanı bulmuş, onlardan biri de mimari olmuş. Mimarida Medusa başının kullanıldığı yerlerin korunduğuna inanılırmış.

Yerebatan Sarnıcı’nın Restorasyonu

Gelin İstanbul ve tarihi yarımadanın kültürel simgelerinden biri olan bu güzel mekanın geçirdiği restorasyon sürecinden bahsedelim biraz.

Osmanlı’da III. Ahmet zamanında ilk onarımını, II. Abdülhamid zamanında da ikinci onarımını geçirir. Zaman içerisinde farklı onarımlardan geçen sarnıçta 1985-1987 yılları arasında yapılan onarım sırasında Medusa başları olan taşlar ortaya çıkar.

Günümüzde ise, İstanbul depremi açısından risk taşıdığı tespit edilen Yerebatan Sarnıcı, İBB Miras ekiplerinin “arkeolojik restorasyon” ilkesinden hareketle restorasyon çalışmaları sonucu deprem gibi doğal afetlere karşı güçlendirilmiş ve dayanıklı hale getirilmiş. Mevcut gergi demirleri sökülüp paslanmaz çelik ve ince kesitli modern bir gergi sistemi oluşturulmuş ve geri alınabilir şekilde uygulanan güçlendirmeyle beklenen İstanbul depremine karşı yapı dayanıklı hale getirilmiş.

Restorasyon çalışmaları kapsamında Yerebatan Sarnıcı üzerinde yük oluşturarak olumsuz bir etki yaratan, 2 metre yüksekliğindeki mevcut betonarme yürüyüş yolu da kaldırılmış ve yerine modüler çelik malzemeden oluşan daha hafif bir yürüyüş yolu platformu yapılmış. Açıkçası yürüyüş zemininin bu halini hem dayanıklılık hem mekanla uyumu açısından daha sağlam ve daha estetik bulduğumuzu söyleyebiliriz. Yürüyüş panellerinin delikli olması alttaki su sistemini görerek gezmemizi ve zemin taşlarını inceleyebilmemizi sağlaması açısından da bizce başarılı olmuş.

Zemini görmeye imkan sağlayan metal yürüyüş platformu ile sarnıcın derinliklerine doğru ilerleyebildik ve pek çok farklı yöne girip eskisine nazaran daha fazla sütuna yakından bakma imkanını elde edebildiğimize sevindik.

Güçlendirme çalışmaları, yürüyüş platformunun yeni hali ve mekana yerleştirilen modern sanat eserleri hoşumuza gitti. Ancak bir noktanın daha iyi olabileceğini düşündüğümüzü söylememiz gerek: ‘ışıklandırma sistemi’. Sarnıcın derinliklerine doğru yol alırken değişen ışık hoş düşünülmüş; ancak ışık geçişleri bizce çok ani ve sıklıkla değişiyor. Daha yavaş geçişli ve belki daha uzun süreli bir ışıklandırma izleyici için ambiyansa daha uygun düşebilir.

Yerebatan Sarnıcı’na Nasıl Gidilir?

Yerebatan Sarnıcı’na ulaşım son derece kolay. Kabataş – Bağcılar tramvay hattını kullanarak Sultanahmet durağında inerek 3 dakikalık bir yürüme mesafesiyle rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Anadolu Yakası’ndan gelecek olanlar da vapur ile Beşiktaş ya da Kabataş’a gelerek tramvay ile yine Sultanahmet’te inerek sarnıca ulaşabilir.

Yerebatan Sarnıcı Nasıl Gezilir?

Özellikle restorasyondan sonra her zamankinden daha kalabalık olan Yerebatan Sarnıcı’nı sıra beklemeden ziyaret etmenin en kolay yolu bileti internet üzerinden almak. Ama yine de içerisi kalabalık olacağı için günün erken saatlerinde gitmenin faydasını gördük. Bilet satın almak için tıklayabilirsiniz.

Yerebatan Sarnıcı, haftanın her günü 09.00 – 19.00 saatleri arasında ziyarete açık. Sarnıca girişte Müze Kart geçmiyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.