Mersin,  TÜRKİYE

Tarsus Gezi Rehberi

Mersin gezimizin son noktası Tarsus’tayız. Tarsus’ta yapılan kazılarda kentin tarihinin MÖ 7 binli yıllara dayandığı görülmüş. Kilikya’yı İç Anadolu’ya bağlayan bir liman kenti ve ticaret merkezi olmuş. Tarsus ismi ilk olarak Hitit metinlerinde geçmiş. Arap tarihine göre kenti ilk olarak Nuh Peygamber’in torunu Tarasis kurarak kendi adını vermiş.

Tarsus, Mersin ve Adana’nın orta noktasında yer almasından dolayı Adana planlarınıza da dahil edilebilir. Tarsus hem dini açıdan hem de antik tarih boyunca oldukça önemli bir merkez olmuş. Ayrıca bunların yanı sıra doğal güzellikleri de barındıran Tarsus’u gelin birlikte gezelim.

İPUCU: Mersin’de keşfedilecek diğer noktalar için Mersin Gezi Rehberi yazımızı inceleyebilirsiniz.

Taşkuyu Mağarası

Mersin merkezden geldiğimiz için ilk durağımız Tarsus’un yaklaşık 10 km kuzeybatısında yer alan Taşkuyu Mağarası oluyor. Bilinen uzunluğu 470 m. olan mağarada yer alan platformlar sayesinde gezmek çok rahat. Birbirinden farklı galerilerden oluşan mağarada çok farklı oluşumları görmek mümkün. Mersin gezimizde gördüğümüz diğer mağaralardan farklı kaya yapıları burada yer alıyor. Sarkıt, dikit, duvar ve perde damla taşları, örtü damla taşları, sütunlar ve Türkiye’deki diğer mağaralarda pek görünmeyen aykırı oluşumlar, eksantrikler (aykırı sarkıt adı da verilen kıvrımlı sarkıtlar) ve mağara incileri yer alıyor. Bu yapılarla biz de ilk defa karşılaştık ve her birinin üzerinde yazan isimliklerinden inceleme şansı yakaladık. Özellikle farklı yapı ve oluşumlar ilgi duyuyorsanız bu mağara sizi de epeyce şaşırtacak.

Mağara İncileri, havuza damlayan suyun karbondioksit kaybedip kalsiti çökeltmesiyle oluşuyor. Küresel, eliptik, küp şeklinde olabilirler.

Tarsus Taşkuyu Mağarası’ndaki Mağara İncileri

Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası

Taşkuyu Mağarası’ndan sonra yakın bir noktada yer alan, dini önem taşıyan Ashab-ı Kehf diğer adıyla Yedi Uyurlar Mağarası‘na gidiyoruz. Mağara deyince yukarıdaki gibi bir mağara canlanmasın gözünüzde. 300m2 genişliğinde ve 10 metre derinliğindeki mağara Kur’an’daki Kehf Suresi’nde yer alan, Yedi Uyurlar efsanesine ev sahipliği yaptığına inanılan kutsal bir nokta. Hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlar için kutsal kabul edilen bu noktada bir de 1873’te Sultan Abdulaziz zamanında yaptırılan bir de cami bulunuyor.

Ashab, “dost, arkadaş, ahbap, yaren”; Kehf ise “mağara” anlamına gelmektedir.

Tarsus Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası

Yedi Uyurlar Efsanesi: Hıristiyanlık ve Müslümanlık arasında geçen bir dönemde Allah’a inanan 7 genç, inançları sebebiyle cezalandırılmak üzereyken kaçarak bu mağaraya saklanırlar. Burada uyurlar ve uyandıklarında 300 yıl geçmiş olur fakat gençler bundan habersizdir. İçlerinden birinin yemek almak için dışarı çıktığında ellerindeki eski paralar sebebiyle yakalanırlar ve ne kadar zaman geçtiğini anlarlar. Kimi anlatıya göre gençler tekrar uykuya dalar ve uyanmazlar, kimisine göre de halk mağaraya gittiğinde 7 yavru kuştan başka bir şey göremez.

Yedi Uyurlar Efsanesi, farklı kültürlerde, dinlerde ve coğrafyalarda farklı şekillerde anlatılır ve farklı mağaralar da işaret edilir. Sayısının 33’ü bulduğuna inanılan bu mağaraların bir tanesi de İzmir Efes’te yer alır.

Tarsus Şelalesi

Tarsus Şelalesi, Berdan Çayı üzerinde 15 m. yükseklikten bir havuza dökülüyor. Özellikle bahar aylarında artan suyla beraber debisi artıyor. Suyunun soğukluğuyla bilindiği için ismini Arapça’daki “soğuk su” anlamına gelen  “El-Baradan” kelimesinden almış. Bir efsaneye göre Büyük İskender bu şelalenin soğuk suyunda yıkandıktan sonra zatürre olmuş ve iyileşemeyerek hayatını kaybetmiş. Ne kadar doğrudur bilmek mümkün değil tabii ki. 🙂

Tarsus Şelalesi

142 km uzunluğundaki Berdan (Kydnos) Çayı, Çukurova Deltası için önemli kabul ediliyor ama Seyhan ve Ceyhan nehirlerine kıyasla kısa bir yol alarak Akdeniz’e dökülüyor. Çayın beslediği verimli Tarsus Ovası’nın, Tarsus kentinin kurulmasında önemli bir tercih sebebi olduğu kabul ediliyor. Romalılar zamanında, şelalenin olduğu yerde nekropol yer alıyormuş. Bugün burası, geçmişinin aksine, etrafındaki çay bahçeleri ve düzenlemeler ile hem yerel halkın hem de turistlerin ilgisini çeken bir nokta.

Eski Tarsus Evleri

Şelaleden sonra Tarsus’un merkezine gidiyoruz ve arabayı park edip yürüyerek gezmeye başlıyoruz. Hemen dikkatimizi eski Tarsus evleri ve sokakları çekiyor. Evlerin kimileri bakımsız kalmış olsa da aslına uygun ve düzgün restore edilen evler ve sokaklar bizi kendine hayran bırakıyor. Evlerin yanı sıra belediye tarafından yürüme rotasına göre renklendirilerek çiçeklendirilen eski oy sandıkları da dikkatimizi çekiyor. Bu sandıklar Tarsus sokaklarına ayrı bir hava katmış.

Eski Tarsus evleri ahşap, kerpiç ve taş kullanılarak yapılmış. Zamanında evlerin ilk katları “işlik” olarak kullanılmak üzere planlanmış ve yüksek tutulmuş. Çukurova bölgesinde yer alan Tarsus evlerinin işlikleri pamuk deposu olarak kullanılmış.

St. Paul Anıt Müzesi

St. Paulus (Aziz Paulus) : Hristiyanlık dönemi için önemli olan Aziz Paulus MS. 5-10 yılları arasında Tarsus’ta Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. 13 yaşında hahamlık öğrenimi için Kudüs’e gönderilmiş. Doğduğu yere döndüğünde hem Tarsus hem de Roma vatandaşı olmuş. Yahudi dinini yaymak için gezdiği sıralarda Şam’dayken Hz. İsa mucizevi bir şekilde kendisine görünmüş. Ondan sonra hayatını Hristiyanlık dinini öğrenmeye ve Anadolu’yu, Yunanistan’ı ve Roma’yı dolaşarak Hristiyanlığı yaymaya adamış. Tarsus’ta bir Hristiyan topluluğu kurmuş, Saul olan adını Paulus olarak değiştirmiş. İmparator Neron tarafından yakalanarak öldürülmüş. Mezarı Roma’da yer alan St. Paul Kilisesi’nde yer alıyor.

St. Paul Anıt Müzesi, 1850’de kilise olarak yaptırılmış. 2001’de restorasyonu tamamlanan binanın içi oldukça sade. Tavanlarında Hz. İsa’nın yanı sıra İncil yazarları olan Yohannes, Mattios, Marcos ve Lucas, bir göz motifi ve bir de kuş figürü yer alıyor. Müze, hac noktası olarak ziyaret edilirken yerli ve yabancı turistlerin ayinlerine ev sahipliği yapıyor. Girişi ücretli olan Anıt Müze’ye MüzeKart ile de giriş yapılabiliyor.

Tarsus St. Paul Anıt Müzesi

St. Paul Kuyusu

Tarsus’ta St. Paul adıyla öneme sahip bir başka nokta olan St. Paul Kuyusu’ndayız şimdi de. Buraya da giriş ücretli ve Müzekart ile giriş yapılabiliyor. Avluda yer alan 38 m. derinliğinde bir su kuyusu ve altında St. Paul’ün yaşadığı döneme ait eski kalıntılar görülebiliyor. Su kuyusu St. Paul adına onun yaşadığı kabul edilen evin avlusuna yapılmış. Bu nedenle de dini açıdan önemli bir ziyaret noktasını oluşturuyor.

Tarsus St. Paul Kuyusu

Makam-ı Danyal Camii

Bir sonraki durağımız camekanlarla korunmaya alınmış, hem Roma dönemine ait kalıntıları içeren hem de Danyal Peygamber’in mezarı olarak bilinen Makam-ı Danyal Camii oluyor. Danyal Peygamber’in türbesinin yanında yer alan caminin yenilenmesi sırasında Roma dönemine ait kalıntılara rastlanmış ve koruma altına alınarak bugünkü haline getirilmiş. Mekanda MS. 1. ve 2. yüzyıla dayanan kemer yapılar ve ilk olarak MS. 7. yüzyıla dayanan fakat MS. 13. yüzyılda değiştirilen bir türbe yapısı iç içe görülebiliyor.

Danyal Peygamber: Hristiyanlık’ta ve Müslümanlık’ta kabul gören bir peygamberdir. MÖ. 6. ve 5. yüzyıllar arasında yaşamış, rivayete göre İsrailoğulları’ndaki tüm erkek çocukların öldürülmesi emredildiği için ailesi tarafından mağaraya saklanmış ve orada bir erkek ve bir de dişi aslan tarafından büyütülmüş. Kıtlık döneminde Babil’den Tarsus’a davet edilmiş ve o dönemde Tarsus’a bolluk gelmiş. Sonra Babil’e gönderilmemiş ve mezarı da Makam Camii’nde yer almış. Hicri 17 yılında Tarsus Hz. Ömer tarafından fethedilince mezarı açılmış ve lahit içinde altın iplikle dokunmuş kumaşa sarılı bir ceset ile Danyal Peygamber’e ait olduğu düşünülen bir yüzük bulunmuş. Cesedin çalınmaması için aynı yerde daha derine gömülmüş ve Berdan Çayı’nın yönü değiştirilerek mezarın üzerinden geçmesi sağlanmış.

Ulu Cami

Pek çok şehirde karşımıza çıkan Ulu Cami’lerden bir tanesi de Tarsus’ta yer alıyor. Ulu Cami diğer adıyla Camii-Nur ve yanındaki bedesten, eski Tarsus’un merkezini oluşturmaktaymış. 1579’da Ramazanoğulları tarafından, daha önceden var olan St. Pierre Kilisesi‘nin üzerine yapılan cami dikdörtgen plana sahip. Caminin iki minaresinden biri, Selçuklu ve Osmanlı üslubuna sahip olup tek şerefelidir ve 1363 yılına tarihlenen bir başka camiye aittir. Caminin diğer minaresi de 1895’te dönemin valisi Ziya Paşa tarafından saat kulesi olarak yenilenmiş.

Kırkkaşık Bedesteni

Ulu Cami’nin hemen yanında bulunan Kırkkaşık Bedesteni de cami gibi Ramazanoğulları tarafından 1579’da yapılmış. Yapıldığı yıllarda imarethane yani aşevi ve medrese görevi gören yapı, Cumhuriyetle beraber kapalı çarşı olarak kullanılmaya başlanmış. Bedestene adını dış cephesinde bulunan kaşık süslemeleri veriyor. 7 kubbeden oluşan çarşıya iki kapıdan giriliyor. Günümüzde çarşıda turistik ve otantik elişi eşyalar satan dükkanlar bulunuyor.

Tarsus Kırkkaşık Bedesteni

Kleopatra Kapısı

Tarsus’un önemli noktalarından biri de antik dönemden ve Tarsus’un surlarından ayakta kalan tek kapı olma özelliğine sahip Kleopatra Kapısı. Limana bakan kapı olması nedeniyle “Deniz Kapısı” ya da Silifke yönünde olduğu için “Silifke Kapı” olarak da bilinirmiş. Kapının yerden yüksekliği 8,5 m ve orta genişliği de 5,6 m. Bugün yapının maalesef orijinal hali değil, restore edilmiş hali bulunuyor. Orijinal hali ise çok ufak bir bölümde görülüyor.

Tarsus Kleopatra Kapısı

Neden Kleopatra Kapısı? Bir rivayete göre Mısır Kraliçesi Kleopatra ve Romalı General Marcus Antonius Tarsus’ta buluşmak üzere geldiklerinde halk tarafından büyük bir törenle karşılanmışlar. O nedenle de buraya Kleopatra Kapısı denmiş.

Antik Yol

Tarsus’ta hala gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen pek çok antik kalıntı bulunuyor. Bunlardan bir tanesi de “antik yol”. Antik Yol‘un MÖ 1. yy ve MS. 1. yy arasında Romalılar tarafından yapıldığı tahmin ediliyor. Tarsus’un merkezinde modern yapılar arasında yer alan 6,5 metre genişliğindeki yolun 60 metrelik kısmı ortaya çıkarılmış. Ayrıca yolun kenarında da henüz açığa çıkmayı bekleyen yapı kalıntıları da görmek mümkün. Balıksırtı formunda döşenmiş olması ve kanalizasyon yapısına sahip olmasından dolayı Anadolu’daki diğer yollardan farklı olduğu kabul ediliyor. Yolun kenarında bulunan kalıntılardan biri mozaikli bir ev olup MS. 4-5. yüzyılları işaret ediyor, ayrıca yolun zeminindeki tekerlek izlerinden de yolun uzun yıllarca kullanıldığı tahmin ediliyor.

Tarsus Roma Antik Yolu

Donuktaş Roma Tapınağı

Tarsus’ta ilgi bekleyen yapılardan bir diğeri olan Donuktaş Roma Tapınağı‘nı kapıları kilitli olduğu için sadece dışarıdan görebiliyoruz. Bölgenin en büyük mabedi olarak kabul edilen yapı hakkında çok fazla bilgi yer almıyor ancak MS. 2.yy’da başlandığı fakat yarım kaldığı anlaşılıyor. Farklı zamanlarda kazı çalışmaları yapılmış olsa da günümüzde henüz tam olarak aydınlatılamamış ve mahalleler arasında kalmış bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Dıştan 98 metre uzunluğundaki, 43 metre genişliğindeki ve 8 metre yüksekliğindeki duvarları ile ihtişamlı bu yapıyı merak ederek geride bırakıyoruz.

Roma Kapısı ve Yolu

Tarsus’u gezdikçe ilgimizi çeken o kadar çok noktaya rastlıyoruz ki, onlardan bir diğeri de mahalleler arasında kalmış, bir Roma Kapısı ve 3 km. uzunluğundaki antik yol. Kapının 5. yüzyıla tarihlendiği belirtiliyor. Kapının kemeri sonradan yapıldığı için maalesef özgünlüğünü kaybetmiş.

Gerek Mersin gerek Adana gezisine dahil edilebilecek Tarsus’ta doğal güzelliklerle başlıyor sonrasında da hem tarihe hem de mitolojiye doyuyoruz. Mersin’deki son durağımıza da burada veda edip tekrar Bi’ Gün Yine Yoldayız diyebileceğimiz rotalarda buluşmak üzere dönüş yoluna geçiyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.